(Fotoğraf: Atina, Akropolis/ İpek Esen)
“Adil”, “eşitlikçi” ve “çoğunlukçu” kavramlarıyla anılan
demokrasi kuramının sorgulandığı şu zamanlarda Atina demokrasisinde yaşanan bir
ölümü tekrar hatırlamanın anlamlı olacağını düşünüyorum. Bu yazıda Sokrates’in
Savunması[1] esas
alınarak yargılanma sebebi, savunmasının içeriği ve ölümü üzerine birkaç söz
edeceğim.
Sokrates, yazının başında da belirttiğim gibi Atina
sokaklarında insanları bilgelikleriyle ilgili sorguya çekiyordu. Bu
sorgulamanın sebebi ise şu rivayetten çıkarılır; Tanrı Apollon’un[2]
kehanetine göre dünyanın en bilge kişisi Sokrates’tir. Sokrates bu kehanete
inanmamaktadır. Kehanetin yanlış olduğunu kanıtlamak için önce siyasetçilere
gitmiştir. Onların bilgeliğini sorgulamıştır. Bu sorgulamaların sonucunda şu
kanıya varmıştır: “Göründüğü kadarıyla
ikimiz de güzellik ve iyilik hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. O, hiçbir şey
bilmediği halde bir şeyler bildiğini sanıyor, oysa ben hiçbir şey bilmemekle
birlikte bunun bilincindeyim. Bu durumda hiçbir şey bilmediğimi bildiğim için
az da olsa ondan daha bilgeyim sanırım.”[3]
Siyasetçilerden sonraki durağı ise önce ozanlar, daha sonra
ise zanaatçılar[4] olmuştur. Konuştuğu her
insanın bilgeliğini sorgulamış ve her seferinde aynı kanıya varmıştır. “Tek
bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir”
Karşısındaki insanların bilge olmadıklarını ortaya çıkarmak
ona düşmanlar kazandırmıştır. Sokrates bu düşüncesiyle Atina sokaklarında
dolaşıyor ve gördüğü herkesi bilgelik konusunda sorguya çekiyordu. İnsanların
bilgisizliğini ortaya çıkarma işine gençler de ortak olunca bundan rahatsız
olanlar onu, gençleri yoldan çıkarmak ve tanrısızlıkla suçladılar.
Sokrates’in davası önemliydi çünkü kamu davasından
yargılanıyordu. İddia edilen suç, Polis’e[5] karşı
işlenmiş bir suç olması bakımından önem teşkil ediyordu. Bu suçlama ile
Sokrates’i hem hukuken yargılamak hem de onun toplumdaki itibarını zedelemek
isteniyordu. Bu suçlamalarla 500 kişilik bir mahkeme önünde yargılanmıştır.
Savunmasında kendisine atılan bu suçun sebebini de yukarıda belirtildiği gibi
yaptığı bilgelik sorgulamaları sonucunda kazandığı düşmanlıklara
dayandırmıştır.
Sokrates savunması boyunca iddiaları reddetmiş kendi mantığı
içerisinde bunu açıklamaya çalışmıştır. Mahkemeyi suçsuzluğuna inandırmak için
asla taviz vermemiş ve inandığı erdemli davranışlara göre bir savunma
yapmıştır. Sokrates yaptığı bu sorgulamalarla insanlara yardım ettiğini
düşünmektedir. Bu sebeple ucunda ölüm de olsa bu sorgulamalardan
vazgeçmeyeceğini belirtir. Ayrıca savunmasında bu sorgulamalardan –yani hayat
tarzından- vazgeçmesi şartıyla serbest kalma ihtimaline tümden karşı çıkacağını
da ekler.[6]
Sokrates bu yargılamadaki savunmasını yalnız kendi için
değil tüm polis için yaptığını belirtir. Ve mahkeme sonucunda alacağı cezanın
aslında polise zarar vereceğini söyler.
“Onlar beni
öldürebilir, sürgüne gönderebilir ya da yurttaşlık haklarımı elimden alabilirler.
Bunları yaparak başıma büyük belalar açtıklarını sanabilirler, ama ben öyle
düşünmüyorum. Bence asıl kötü olan, şimdi yaptıkları gibi, bir adamı haksız
yere öldürmeye çalışmalarıdır. Atinalılar, işte bu yüzden herhangi birinin
düşüneceği gibi savunmamı kendim için yapmıyorum. Beni mahkum ederek, tanrının
size bahşettiklerine karşı bir günah işlememeniz için savunmamı sizin adınıza
yapıyorum. Beni öldürürseniz kendini kentimize böylesine adamış başka birini
kolay kolay bulamayacaksınız.”[7]
Sokrates yargıçları ikna etmek için düşünceleriyle tutarsız
hiçbir sav ileri sürmemiş, hiçbir söz söylememiştir savunmasında. Beraat etmek
için yargıçlara da yalvarmayacağını peşinen söyler. Böyle davranmayacağını daha
en başında belirttiği gibi yine de ondan bunu bekleyen mahkeme üyelerine şunu
söylemiştir. “Yargıç adaleti lütuf gibi
değil, yasalara göre hüküm vermek için o mevkie getirilir.”[8]
Bu sözlerinden sonra yargıçlar toplanıp onun suçluluğu
hakkında bir karara varırlar. Sokrates suçlu bulunmuştur. Bu karardan sonra,
cezanın belirlenmesinden önce, tekrar kürsüye çıkar ve bir konuşma yapar.
Sokrates, mahkumiyetine üzülmediğini belirtir. Yargıçlar
arasında idam cezası isteyenlere karşı Sokrates, kendisi için bir ceza önerir.
Kendisinin Atinalılara iyilik yaptığını öne sürerek hak ettiği “cezanın”
Prytaneion’da[9] karnının doyurulması
olduğunu söyler.
Sokrates’in bu teklifini mahkeme saygısızca bulur ve onu
ölüme mahkum ederler. Bu kararın ardından son kez konuşma yapar. Konuşmasında
ölümün iyi ya da kötü bir son olup olmadığını kesin olarak bilemeyeceğimizi ve
bu yüzden üzülmenin bir anlamı olmadığını söyler. Kendisine verilen cezanın
haksızlığını belirtirken şu sözleri sanırım hem ahlak felsefesine hem de
dünyadaki tüm demokrasi görünümlü diktatörlüklere/ tiranlıklara damga vuracak
niteliktedir: “İnsanları öldürerek sizi
doğru yaşamamakla suçlayacak birilerinin ortaya çıkmasını engelleyeceğinizi
sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Denetlenmekten bu şekilde kurtulmak hem olanaksız
hem de kötü bir çözümdür. Başkalarının sizi eleştirmesini engellemek yerine
mümkün olduğunca daha iyi biri olmaya çalışmalısınız.”
Sokrates infaz gününü beklemek üzere zindana kapatılır. Onu
zindanda Kriton adlı dostu ziyaret eder. Kriton, Sokrates isterse eğer, onu
zindan kaçırabileceklerini ve hatta rejimin de bu kaçışa göz yumacağını söyler.
Kaçmayı reddetmesi halinde “çoğunluk; biz
dostlarının bunca ısrarına karşın senin buradan çıkmak istemediğine
inanmayacaktır.”[10]
der.
Sokrates, çoğunluğun düşüncelerine önem verilmemesi gerektiğini,
düşüncelerine önem verilmesi gereken bilge kişilerin de nasıl davranılması
gerekiyorsa öyle davrandığını düşünecekleri yanıtını verir. [11]
Kriton, tüm bu felaketlerden sonra Sokrates’in hala
çoğunluğu umursamamasına içerlemiştir. “Ama
görüyorsun ki Sokrates, çoğunluğun düşüncelerine de önem vermek gerekir. Şu
başına gelenlerin kanıtlandığı gibi, insan bir defa gözden düşmeye görsün,
çoğunluk ona kötülüklerin sadece küçüklerini değil, en büyüklerini bile
yapmaktan çekinmez.”[12]
Bu noktada Kriton doğru ya da yanlıştan öte bir gerçeği
ifade eder. Egemenin -hadi daha demokratik bir dille çoğunluğun- tahakkümü söz
konusudur. Sokrates, çoğunluğa kulak vermemiz gerektiği düşüncesine diyaloğun
ilerleyen kısımlarında şu sözlerle yanıt verir. Çoğunluk her konuda bir şey
söyleyebilir. Bildiği ya da bilmediği her konuda… Kişinin bu söylemlere göre
davranması ona zarar verebilir. Zira çoğunluk bilmeden yanlış ve kötü bir şey söylerse
ve kişi buna uyarsa ona zarar gelebilir. Çoğunluğu dinlememek gerekir. Kriton “Çoğunluk bizi öldürebilecek güçtedir.”
der. Sokrates ise çoğunluğa uymamak gerektiğini uyduğumuz takdirde de zarar
görebileceğimizi –belki ölebileceğimizi- yineler. [13]
Sokrates dostlarının yaptığı kaçma teklifini reddeder ve bir
odada dostlarınla vedalaşıp baldıran zehrini içerek bu dünyaya veda eder.
Sokrates’in başka bir şehre gitmek istememesinin, kaçışı
kabul etmemesinin birkaç sebebi vardır. Öncelikle kendisi ile çelişmek istemez.
Davadan önce, özgür bir yurttaş olduktan sonra, poliste kalarak başka bir kente
gitmeyerek o kentin yasalarına örtük bir rıza göstermiştir. Şimdi yasa kendi
aleyhine döndüğü için polisi terk etmesi tutarlı değildir. Üstelik bir kaçak
olarak gittiği şehirde barınamayacağını bilir. Ayrıca ona göre her şeyin bir
erdemi vardır. Yurttaşı özel insandan ayıran onun kamu işleriyle, devletle
ilişkili olmasıdır. Kamu işlerinden biri de yasalara itaattir. Bu bakımdan
ölümü erdemli ve kendi içinde tutarlıdır.
Sokrates eğer kaçmayı kabul etseydi siyasal düşünceler
tarihinde bu kadar önemli yer etmez, 2500 yıl sonra bile anılıp onu aklayan
mahkemeler kurulmazdı[14]. Onu
sanıyorum ki bu kadar önemli kılan yasa-yurttaş ilişkisindeki bu tutarlı ve
erdemli tavırdı.
Sokrates’in çoğunluğun düşüncelerini öneme almamamız
konusundaki düşüncesini daha da ilgi çekici hale getirecek bir detayı burada
vermek yerinde olur sanıyorum. Sokrates öldükten sonra, Laertius’a göre Atina
onu ölüme mahkum ettiği için pişman olmuş, suçlamaları yapanları sürgüne
göndermiş ve Sokrates’in bakırdan heykelini dikmişlerdir.[15] İşte
tam da bu sebeple Sokrates’i ve onun ölümünü hatırlamamız gerek… Demokrasi
görünümlü tiranlıklarda demokrasi bir insanı öldürdüğü gibi başka bir gün o
insanı kahraman ilan edebilir. Galiba Platon demokrasiyi filozoflara
yakıştırmakla doğru bir şey yapmış…
KAYNAKÇA
Platon, Sokrates’in
Savunması, İş Bankası Kültür Yayınları, 6. Basım, İstanbul.
“2500 Yıl Sonra Gelen Beraat”, http://www.haberturk.com/dunya/haber/745593-2500-yil-sonra-gelen-beraat
[1] İş Bankası Kültür
Yayınları’ndan çıkan Euthyphron, Apologia(Savunma), Kriton, Phaidon
kısımlarından oluşan kitaptır..
[2] Apollon: Antik Yunan’da
sanatların, müziğin, şiirin ve aşkın tanrısıdır. Kehanetleriyle de ünlüdür.
[3] Platon, Sokrates’in Savunması, İş Bankası
Kültür Yayınları, 6. Baskı, s. 36.
[4] Antik Yunan’da Sanatçılar
ve zanaatçılar arasında bir fark gözetilmiyor.
[5] Polis, Antik Yunan’da bir
toplumsal organizasyon biçimi, kent…
[6] Platon, age., s.48.
[7] Platon, age., s.49.
[8] Age., s.55.
[9] Akropolis’te yer alan kamu
binası. Atina’da Prytaneion’da ömür boyu bedava yemek yeme hakkı kazanmak
yurttaşlara verilebilecek en büyük onurdur. Ayrıca bu ödül olimpiyatlarda altın
madalya alanlara verilmektedir.
[10] Platon, age., s.69
[11] Age., s.69
[12] Age,, s.69.
[13] Age., s.74.
[14] http://www.haberturk.com/dunya/haber/745593-2500-yil-sonra-gelen-beraat
[15] Platon, age., Sonnotlar
66. not, s.193.

Gerçekten çok güzel bir yazı. Tebrikler.
YanıtlaSil