Yabancılaşma
psikolojik, felsefi ve sosyolojik olarak birkaç anlama sahiptir. Bu tanımların
hepsini burada vermeyeceğim. Çünkü makalenin konusunun dışına çıkmış olurum.
Ancak genel olarak bir insanın yaşadığı gruba, topluma ve kendine yabancı
kalması, uzak kalması diyebiliriz. Kavram alandan alana değişik anlamlar ihtiva
ettiği gibi çeşitli düşünürlerin eserlerinde de farklı anlamlara gelmektedir.
Yabancılaşma kavramı en çok Marx ve Hegel ile bağdaştırılmaktadır. Marx, kavramı
emek-ürün ilişkisi ile incelemiştir. Hegel ise “tin” e vurgu yapmıştır.
Nietzcshe, Freud, Sartre, Marcuse gibi daha birçok düşünür, felsefi ve dünya
görüşlerini biçimlendirirken bu kavramdan yararlanmıştır. Fransız düşünür Jean
Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” kuramında da yabancılaşmaya rastlarız.
Hatta kavramı ilk kullananın Rousseau olduğu söylenmektedir.
Bu çalışmada da
Rousseau’nun eserlerinden yabancılaşma örnekleri verip, Rousseau’da
yabancılaşmayı tarif etmeye çalışacağım.
Rousseau’nun
Yabancılaşma Tanımı
Rousseau yabancılaşma
kavramını tam olarak tanımlamamıştır. Hatta eserlerinde açıkça yabancılaşma
budur diye bir tanıma rastlayamayız. Ancak Rousseau’nun toplum sözleşmesi
kuramında insanın kendine yabancılaşması anlatılır. Rousseau’ya göre
yabancılaşma insanın doğallığının bozulmasıdır. Peki bu doğallık nedir? İnsanın doğallığı, onda doğal olan davranışlar,
fikirler nedir? Bunu bilmek için Rousseau’nun toplum sözleşmesi kuramındaki
doğa durumunu bilmek ve anlamak gerekir. Bu sebeple makalede öncelikle kısaca
doğa durumundan bahsedeceğim. Bununla birlikte Rousseau’daki yabancılaşma
örneklerinden de bahsedeceğim.
Doğa
Durumu
Modern toplumdan önce
Rousseau’ya göre insanlar bir doğa durumunda yaşıyordu. Doğa durumundaki
insanla şimdiki insan arasında çok büyük farklar vardır. Doğa durumundaki insan
eşit ve özgürdü. İnsanda akıldan çok önce başka iki ilke vardı. İnsan
eylemlerini bu iki ilkeye göre düzenliyordu. Bu ilkelerden biri kendimizi sevme
ve bundan türeyen kendimizi koruma duygusudur. İkincisi ise kendimizi başka
insanlar yerine koyduğumuz için acıma, merhamet duygusu… İnsan bu iki ilkeye
göre hareket ediyordu. Kendini sevdiği için koruyor, kendini başkalarının
yerine koyduğu için de kimseye zarar vermiyor ve ona acıyordu. Bu durumda insan
iyi ve mutludur. Doğa durumunda insan kendi kendine yeterlidir ve sosyal
değildir. Türdeşleriyle pek ilişki kurmamaktadır. İnsan vahşi ama mutludur.
Doğa durumundaki insan çalışmaz. İhtiyaçları ile güçleri birbirine uyumludur.
Doğal insan hayvanlardan pek farklı değildir. Ama tabi ki aralarında farklar
vardır. İnsan seçim yapma özgürlüğüne sahiptir. Ayrıca yetkinleşme, gelişme
olanağı da vardır.
Ancak bu doğa durumu
bozulmuştur. Doğa durumundan dışsal nedenlerle çıkılmıştır. Bununla birlikte bu
dışsal sebepler insanı seçme özgürlüğünü ve yetkinleşme yetisini kullanmaya
iter. Akıl artık doğa durumundan çıkılmasıyla birlikte daha aktiftir. İnsan
doğa durumundan toplumsal duruma geçerken 4 evre yaşar. Birinci evrede sel,
doğal afet gibi felaketler olur. Bu felaketler insanların birbirleriyle
iletişim kurmasına sebep olur. İkinci evrede Rousseau’nun ilk devrim dediği şey
gerçekleşir. Barınaklar yapılır, aileler oluşur. Büyük topluluklar oluşur.
Eşitsizliğin ilk biçimi bu evrede ortaya çıkıyor. Üçüncü evrede ise Madencilik ve tarım gelişir. Toplumsal işbölümü ortaya çıkar.
Bu dönemde özel mülkiyet var. Dördüncü evrede ise zengin-yoksul ayrımı
derinleşir. Sürekli savaş vardır. Hiyerarşiler oluşmuştur. Bu noktadan sonra
insan doğa durumuna geri dönemez.
Bu evreden sonra bir
sözleşme yapılır. Bu sözleşme yalancı bir sözleşmedir. Çünkü eşitsizlik
kurumsallaşmıştır. Zenginler fakirleri kandırmıştır. Bununla ilgili Rousseau:
“En güçlü gücünü hak, boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadıkça hep efendi kalacak
kadar güçlü değildir.” der. Aslında Rousseau burada modern toplumun bir tasvirini yapmaya başlar.
Yalancı sözleşmeyle kurulan bu toplumda insanlar özgürlüklerini yitirmişlerdir.
Doğal özgür insan bu sözleşme ile toplumsal köle insan olur. Toplumsal insan
başkalarının kanılarında yaşar. Bu yüzden en ünlü olmak, onurlu olmak, üstünlük
kazanmak ister. Herkes kişisel çıkarlarını düşünmektedir bu toplumda.
Rousseau tarihin geri
döndürülemez olduğunu söyler. Bu kötü durumdan ancak gerçek bir toplum sözleşmesi
ile çıkılabilir. Bu yeni toplum sözleşmesinde insan herkese bağlı olduğu halde
hiç kimseye bağlı olmayacaktır. Bu toplumda halk bütünüyle egemendir. Eşitlik
ve özgürlük bu yeni sözleşme ile geri gelir. Rousseau tez-anti tez ve sentez
yöntemini kullanmıştır aslında. Doğal özgür insan ve toplumsa köle insandan
toplumsal özgür insanı yaratmıştır.
Doğa durumunda
insanların bireyler olarak yaşadığını söylemiştik. Toplum sözleşmesi ile
birlikte insanlar birkaç kimliğe sahiptir. Birlik olarak halk, egemen otoriteye
katılınca yurttaş, yasalara boyun eğen kişi olarak da uyruktur. Bu yeni insan
kendisini birliğin bir parçası olarak algılayan ve varoluşunu da ancak bütünlük
içinde hissedebilen bir varlıktır. Oysa doğada kendi varlığını anlaması,
bilmesi için bir topluluğa ait olmasına gerek yoktur. Buna ihtiyaç duymaz. Bu
yabancılaşma örneğidir.
Toplum sözleşmesinin
amacı herkesin iyiliğidir. Rousseau, bu herkesin iyiliğini belirleyecek olan
mekanizma için genel irade kavramını üretmiştir. Genel irade tek tek bireylerin
iradelerinin toplamı değildir. Genel irade yurttaşların iradesidir. Yurttaş
kişisel irade ve isteklerini bastırıp herkesin iyiliği için kara alır genel
iradede. Genel irade insanın kendisine yabancılaşmasının iyi bir örneğidir.
Çünkü genel iradede insan kendi içindeki tutku ve arzuları sınırlamak zorunda
ve buna rağmen kendi iradesiyle de çatışsa da herkesin iyiliği için bir karar
almalı. Örneğin insan kendini sever ve kendini korur. Ancak bu sözleşme ile
herkesin iyiliği için ölmesi gerekiyorsa ölecektir. Bu
da bir yabancılaşma örneğidir çünkü insan doğada kendini korurken sözleşme ile
birlikte kendini koruma içgüdüsünü bir yana bırakıp ölmesi gerekebilir. Kendi
doğasına aykırı bir karar almak zorunda olabilir. Genel irade ortak iyiliği
gözetir. Bu sebeple asla yanılmaz.
Rousseau eşitliğin
mülkiyetle bozulduğunu söyler. Bununla birlikte hak ve haksızlık kavramı ortaya
çıkmıştır. Bu eşitsizlik durumunda artık zararsız olan insanın kendini sevmesi
benlik sevgisine dönüşmüştür. Yabancılaşmanın en çarpıcı örneğidir. Kendini
sevme(amour de soi) doğal bir duygudur, kendini koruma içgüdüsünü besler. Bu
duygu akıl ve erdemi doğurur. Zararsız bir duygudur. Ancak benlik sevgisi
(amour de propre), yapaydır. Toplumsallaşma ile ortaya çıkmıştır. Bu duyguyla
insan kendini her şeyden üstün tutar. Bu duygu zararlıdır.
Rousseau doğa durumunda insanda iki ilkenin var
olduğunu söylemişti. Bunlardan biri insanın kendini başkasının yerine koyması
ve böylece o kişiye verememesi, ona merhamet etmesi ve acımasıydı. Rousseau
empatinin zamanla insanı kendine yabancılaştırdığını söylemektedir. Yani
insanın kendisini başkasının yerine koyması zamanla taklit etmeye
dönüşmektedir. Kendi olamaması anlamına gelmektedir. Bu tehlikelidir...
Sonuç
Makalede Rousseau’nun
toplum sözleşmesi kuramından hareketle yabancılaşma örneklerini vermeye
çalıştım. Önce onun yabancılaşma tanımının ne olduğundan bahsettim. Daha sonra
doğa durumunu, doğa durumundan çıkışı ve bunun sonucunda yapılan toplum
sözleşmesini anlattım.
Rousseau’nun
yabancılaşma tanımındaki gibi insanın doğasına uygun olmayan eylem, düşünce ve
hisleri birer yabancılaşma örneği olarak makalede verdim. Rousseau’ya göre
modern toplum, yalancı sözleşmede bahsedilen toplumdur. İnsan doğa durumundan
sonra yalancı sözleşme ile kurduğu bu toplum kitlesel olarak kendine
yabancılaşmıştır. İşte Rousseau bu noktada toplumun yeni bir sözleşme yapması
gerektiğini belirtir. Yalancı sözleşme ile kurulan topluma bir dönüşüm
geçirtmelidir. Yabancılaşmış toplumu tekrar bir dönüşümle yabancılaştırır ve
doğa durumundaki insanla, toplumsal insanı bir sentez içinde toplar.
*: Fransız Devrimi'nin başlangıcı sayılabilecek Tennis Court yemininin tuvale dökülmüş hali... Resim Andre Couder'e ait.
KAYNAKÇA
Ali A. Mazrui - Alienable Sovereignty in Rousseau
Julia Simon - Ingram - Alienation, Individuation and Enlightment in Rousseau's Social Theory
Macit Gökberk - Felsefe Tarihi
Jean Jacques Rousseau - İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı
Mehmet Ali Ağaoğulları - Sokrates'ten Jakobenlere Batıda Siyasal Düşünceler
Jean Jacques Rousseau - Toplum Sözleşmesi
*: Fransız Devrimi'nin başlangıcı sayılabilecek Tennis Court yemininin tuvale dökülmüş hali... Resim Andre Couder'e ait.
KAYNAKÇA
Ali A. Mazrui - Alienable Sovereignty in Rousseau
Julia Simon - Ingram - Alienation, Individuation and Enlightment in Rousseau's Social Theory
Macit Gökberk - Felsefe Tarihi
Jean Jacques Rousseau - İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı
Mehmet Ali Ağaoğulları - Sokrates'ten Jakobenlere Batıda Siyasal Düşünceler
Jean Jacques Rousseau - Toplum Sözleşmesi
